Türkiye’de demokrasi ve otoriter rejim tehdidi üzerine derinlemesine bir inceleme. Bu içerikte, demokrasinin güçlenmesi için gereken adımlar ve mevcut tehditler ele alınıyor.
Türkiye demokrasisi, 19 Mart itibarıyla köklü bir değişim sürecine girdi. İktidarın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettirmesi ve ardından iki ayrı soruşturmada hem yolsuzluk hem de örgüt liderliği suçlamasıyla gözaltına aldırması, Cumhuriyet tarihimizin 102 yıllık geçmişinde yeni bir döneme geçiş yaptığımızı gösteriyor. Bu gelişmeler, sadece başlangıç. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması artık kaçınılmaz görünüyor.
İktidarın Stratejisi
İktidar, muhalefeti korkutmak veya en güçlü rakibini saf dışı bırakmak amacıyla bu adımları atmıyor. Asıl hedef, güçlü rakiplerini sistematik bir şekilde bertaraf etme harekâtına girişmiş olmaları. Seçim tarihine daha zaman varken, Ekrem İmamoğlu’nun devre dışı bırakılmasının ardında yatan gerçek bu. Anketlerde, Recep Tayyip Erdoğan şu anda birinci çıkamıyor ve önünde Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu gibi güçlü adaylar var. İktidar, ne olursa olsun Erdoğan’ı bir kez daha Cumhurbaşkanı seçtirmek için her türlü önlemi alacak.
Rejim Değişimi
Türkiye, 19 Mart itibarıyla sandığa dayalı demokrasi anlayışından, sandıklı tek güçlü adaylı bir seçim rejimine doğru kaymaya başladı. Bu durum, Rusya, Azerbaycan veya Esad yönetimindeki Suriye gibi otoriter rejimlere benzer bir yapıya dönüşme riski taşıyor. Başkanlık sistemine geçildiğinde rejim bir kez değişmişti; şimdi ise daha tehlikeli bir ikinci değişim sürecine giriyoruz. Eğer muhalefet bu durumu engelleyemezse, Erdoğan sonrası dönemde cumhurbaşkanının kim olacağına yine Erdoğan karar verecek bir tek adam rejimi oluşturulacak.
Muhalefetin Farkındalığı
Türkiye muhalefetinin bu tehlikenin farkına varması gerekiyor. İktidar, güçlü alternatifleri eleyerek seçime gitmeye kararlı. Muhalefet, ‘artık bu kadar da olmaz, bu nasıl demokrasi’ eleştirilerini bir kenara bırakıp, bu rejimde yönetilmek istemeyen tüm siyasi aktörlerle bir araya gelmek zorunda. CHP, içindeki kargaşaları ve küskünlükleri bir kenara bırakıp, birleştirici bir çatı olma görevini üstlenmelidir. Aksi halde, başkalarını ortak bir çatı altında toplamaları mümkün olmayacaktır.
Siyasi İttifaklar ve Gelecek
Ümit Özdağ, bu günleri öngörerek ‘CHP çatıdır’ demişti. Peki, diğer partiler ne durumda? Siyaset, hiç bu kadar keskinleşmemişti. ‘Ne taraftasın?’ sorusu, ‘Ne şekilde yönetilmek istiyorsun?’ sorusuyla eşleşti. MHP, Abdullah Öcalan’ın saygınlığını kabullenemeyenler için taraf seçme zorunluluğu doğuyor. İYİ Partililer, AKP’nin en çaresiz anında durumu değerlendirip bazı milletvekilleri kısa vadeli menfaatler için AKP’ye geçiş yaptı. Peki, oy verenler ne yapacak? Türkiye, bir rejim seçimine doğru gidiyor.
Demokratik Gelecek İçin Mücadele
Hiç kimse, bu saatten sonra “bu da olur mu?” diye şaşırmadan, şartlara göre bir politika belirlemek zorunda. Avrupa, sığınmacıları ve mültecileri koruduğu sürece Recep Tayyip Erdoğan’dan memnun kalacak ve Türkiye’deki demokrasi ile ilgili sorunlar umurlarında olmayacak. Suriye, Türkiye’nin de yardımıyla parçalandı ve Amerika ile İsrail’in çıkarları doğrultusunda gelişmeler yaşanıyor. Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilişkisi oldukça iyi gözüküyor; Trump, İran’a odaklanmışken, Ortadoğu’da Erdoğan ile gerçekleştirdiği işbirliği devam ediyor. Putin ise, Ukrayna ve Avrupa ile meşgul. Suriye konusundaki kırgınlığına rağmen Türkiye ile uğraşacak durumu yok. Şu an için bazı Türk fabrikalarına kayyum atamaktan başka bir sıkıntı çıkarmadı.
Sonuç olarak, Erdoğan dış politikayı kendi çıkarları doğrultusunda organize ediyor. Muhalefetin, tüm bu gelişmeleri değerlendirerek etkili bir muhalefet stratejisi geliştirmesi şart. Aksi halde, gidişat oldukça net.