Kanserle mücadelesinde azmi ve kararlılığıyla dikkat çeken Günay Doğan’ın umut verici hikayesini keşfedin.
Kanser, hem dünya genelinde hem de ülkemizde en yaygın sağlık sorunlarından biri olarak toplumda büyük bir endişe yaratmaktadır. 2008 yılında akciğer kanseri teşhisi konulan Günay Doğan adlı bir kadının kanseri yenme hikayesi, birçok insana umut kaynağı olmuştur. Dünya genelinde ve Türkiye’de ciddi bir sağlık sorunu haline gelen kanser, sıklık oranı bakımından ikinci sırada yer almakta ve ölüm nedenleri arasında ise birinci sıraya yükselmektedir.
2008 yılında akciğer kanseri teşhisi alan Günay Doğan, pes etmeyen bir mücadele ile kanseri yenmeyi başardı. Kardeşini aynı hastalıktan kaybetmiş olan Doğan’ın, 2013 yılında başlayan tedavi süreci, Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Bilici ve Radyasyon Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Ünal gibi uzmanların yürüttüğü uzun ve başarılı çalışmalar sayesinde olumlu sonuçlar vermiştir.
Yaşadığı zorlu süreci anlatan Doğan, “İlk akciğer kanseri tanısını aldığımda büyük bir şok yaşadım ve ilk ameliyatımı geçirdim. Ancak, kardeşimin de aynı hastalığa yakalanıp vefat etmesi, benim hastalığımın tekrar nüksettiği düşüncesini aklıma getirdi. Bu süreçte beyin metastazlı akciğer kanseriyle karşı karşıya kaldım. Hem akciğer hem de beyin ameliyatlarımı olduktan sonra kendimi Medipol Hastanesi’nde buldum ve 2013’ten bu yana tedavi görüyorum. Radyoterapi seansları aldım ve bu süreçte akıllı ilaçlarla tedavim devam etti.” şeklinde konuştu.
Doğan, “İlk başta neden benim başıma geldi diye düşündüm, ancak zamanla etrafımda birçok kanser hastası olduğunu fark ettim. Bu yüzden hastalığı kabullenmek ve ona göre bir yol haritası çizmek gerektiğine inandım.” diyerek zamanla hastalığı benimsediğini vurguladı. Ayrıca, “Doktor-hasta ilişkisi bu süreçte çok önemli. Eğer doktorunuza güveniyorsanız ve onun sevecen yaklaşımını hissediyorsanız, bu sizin için büyük bir motivasyon kaynağı oluyor. Ben de doktorlarımla bir aile ilişkisi gibi bir bağ kurdum ve bu bana büyük destek verdi. Bu süreçte psikolojik olarak da zor zamanlar geçirdim, depresyona girdim ve psikolojik destek aldım. Ancak hiçbir hastalığa umutsuz bakmamak gerektiğini düşünüyorum. Tıp çok ilerledi ve aslında kanser bir hastalık değil, onu biz kendimiz yaratıyoruz. Bu yüzden umutsuz olmamak, hayata pozitif bakmak ve aktif kalmak çok önemli.” ifadelerini kullandı.
Doğan’ın tedavi sürecini büyük bir titizlikle gerçekleştiren Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Bilici, “Hastamız, 12 yıl önce bize başvurduğunda daha önce akciğer kanseri nedeniyle ameliyat olmuş ve takip sürecinde metastazlar gelişmişti. O dönemde tedavi seçenekleri henüz gelişme aşamasındaydı ve biz de kemoterapi ile başladık. Ancak kişiye özgü tedaviler alanında yapılan yeni çalışmalar sayesinde genetik testler uyguladık ve ALK mutasyonu adı verilen bir genetik değişimi saptadık. Bu sayede hastamıza, kemoterapiye kıyasla en az iki kat daha etkili bir akıllı ilaç tedavisi başlandı. Günlük kullanılan, ağızdan alınan bu ilaç, hastamızın hem yaşam konforunu artırdı hem de hastalığın seyrini olumlu yönde değiştirdi.” şeklinde konuştu.
Doğan’ın beyin metastazı nedeniyle birkaç kez radyoterapi alması gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Ahmet Bilici, “Tam da bu noktada kişiye özgü akıllı ilaç tedavisi devreye girerek yalnızca vücutta değil, sinir sistemi üzerinde de olumlu etkiler sağladı. Radyoterapi ile birlikte kullanılan bu ilaç sayesinde hastalığın ilerlemesi durduruldu ve yaklaşık 11-12 yıldır hastamız tedavi altında, hastalıksız bir şekilde takip edilmektedir. Ümit ediyoruz ki bu başarılı süreç aynı şekilde devam eder ve hastamız sağlıklı bir yaşam sürmeye devam eder.” değerlendirmesinde bulundu.
Radyasyon Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Ünal ise başarılı geçen bu uzun yolculuk hakkında şu ifadeleri kullandı: “Hastamız akciğer kanseri tedavisini başarıyla tamamlamış olmasına rağmen beyin metastazı ile karşı karşıyaydı. Beyin tümörlerinin en büyük kısmını beyin metastazları oluşturmaktadır ve akciğer kanseri, bu durumun en sık nedenlerinden biridir. Bu nedenle, hastamız için Cynerknife ile güncel radyoterapi teknolojilerini kullanarak hem normal dokuları maksimum koruma hem de küratif amaçlı tedaviler uyguladık. Bu tedavilere radyocerrahi denilmesinin nedeni, cerrahiye eşit olabilecek sonuçlarının olmasıdır. Sonuç olarak normal beyin dokusunu koruyarak radyocerrahi ile doğrudan tümörlere yönelik müdahalelerde bulunduk. Beyin dokusunu koruyarak hedefe yönelik tedaviler uygulamak, hastanın yaşam kalitesini artırırken tedavi başarısını da yükseltir. Günay Hanım’a, farklı zaman dilimlerinde toplam sekiz kez radyocerahi uygulandı. Tüm beyine radyoterapi vermek yerine sadece metastazların olduğu alanlara odaklanarak, beyin fonksiyonlarını koruyucu bir tedavi süreci yürütüldü. Yeni teknolojiler sayesinde, yalnızca görülen hastalık bölgelerine müdahale ederek sağlıklı dokulara zarar vermeden tedavi sağladık. Bu hassas ve etkili yaklaşımla hastamız için harika bir sonuç elde ettik.”